
Hava çok soğuktu. Prenses Lavina, kar treni ile yaşam vadisine gidiyordu. Yolculuk bir hafta sürecekti. Trenin içinde herkesin kendine ait odası vardı; uyumaları için bir yatak ve yiyeceklerini saklamaları için bir buzdolabı mevcuttu. Tren, soğuk buzulların etrafından ve donmuş suların üstünden geçiyordu. Rengi maviydi ve bacasından buhar çıkıyordu. Hafif bir sessizlik içinde rayların üzerinde ilerliyordu.
Kar treni içerisinde büyük bir mutfak vardı. Aşçılar, dünyanın en lezzetli yemeklerini pişiriyordu. Mutfağın hemen yanında da büyük bir salon bulunuyordu. Akşamları burada eğlence düzenlenirdi. Nefis yemekler yiyip, şarkılar söyleyip dans ediyorlardı.Prenses Lavina, yaşam vadisine gidip Prens Martin’i görecekti. Martin ile unutulmaz bir aşk yaşıyorlardı; rüya gibi bir düğün yapıp evlenmişlerdi. Martin, yaşam vadisine sık sık gidip oradaki Kral ile ticaret yapardı. Karlar ülkesindeki el emeği ile yapılan kar kızaklarını satardı. Kar treni bir anda durdu. Herkes şaşırdı. Kar trenini süren makinist aşağı indi ve yolculara trende kalmalarını söyledi. Rayların üstüne buz düşmüştü ve raylar kırılmıştı. Çok soğuktu ve yolcuların ısınması için trenin hareket halinde olması gerekiyordu.

Prenses Lavina trenden indi. Prenses Lavina trenden inip göz kamaştırıcı bir manzara oluşturduğunda, herkesin bakışları ona çevrildi. Uzun, beyaz elbisesi karlar üzerinde parlıyordu. Herkes Prenses Lavina’yı tanıyordu; Karlar Ülkesi’ni prens ile birlikte yönetiyorlardı. Lavina, özel güçleri olan bir prensesti. Lavina buzu eritmek için ellerini havaya kaldırırken derin bir nefes aldı. Gözleri kapandı ve odaklanarak içindeki gücü hissetti. Ellerinden çıkan parlak sarı ve mavi ışıklar yavaşça raylara doğru yayıldı.
Işıklar sıcaklık vererek buzları eritti, buzlar dağılmaya başladı. Raylar yeniden görünür hale geldiğinde, Lavina’nın yüzünde hafif bir tebessüm belirdi. Ancak bu gücü kullanmak onu fazlasıyla yormuştu. Nefes nefese kalmış, dizleri titremişti. Ama halkı için ve Prens Martin’i görmek için buna değerdi. Rayların onarımı için Karlar ülkesi halkı trenden indi, rayları tamir etmeye başladılar. Prenses Lavina rayların sağlamlaşması için güçlerini kullandı, raylara ısı verdi. Dışardaki tüm yolcular Lavina’yı alkışlamaya başladı.
Bu sırada trenin içindeki bazı yolcular, camlardan dışarıyı izliyordu. Lavina’nın gücüne tanık olmak onları büyülemişti, herkes alkışlayarak sevinç gösterisi yaptı. Lavina, işini bitirdiğinde, raylar eskisinden bile daha sağlam görünüyordu. Tren tekrar hareket edebilecek durumdaydı. Makinist, Lavina’nın işini bitirdiğini görerek hemen trene geri döndü ve motoru çalıştırdı. Tren yeniden hareket etmeye başladı. İçerideki yolcular rahat bir nefes aldı. Lavina, trenin içindeki odasına döndü ve pencereden dışarıyı izlemeye devam etti. Yolculuk boyunca Lavina, Prens Martin’e atkı örmeye devam etti. Onun en sevdiği renk olan kırmızı iplikleri, sevgi dolu elleriyle ilmek ilmek örüyordu. Atkı, sadece bir giysi değil, Martin’e olan sevgisinin bir simgesiydi. Yaşam vadisine vardığında Prens Martin’i görmek için sabırsızlanıyordu. Tren, karlarla kaplı dağlar ve donmuş göller arasında ilerlerken, Lavina’nın aklında hep Martin vardı. Onunla yeniden buluşmanın heyecanı, içini ısıtıyordu.

Geceleri, trenin büyük salonunda düzenlenen eğlencelere katıldı. Salon, büyük kristal avizelerle aydınlanmıştı ve her köşede zarif süslemeler bulunuyordu. İnsanlar, neşeyle şarkılar söyleyip dans ederken, Lavina da onların neşesine ortak oldu. Bu yolculuk, sadece Martin’e kavuşmanın değil, aynı zamanda halkıyla daha da yakınlaşmanın bir yolu olmuştu. Mutfağın ustalıkla hazırladığı yemekler, gece eğlencelerinin en önemli parçasıydı. Lavina, aşçıların özenle hazırladığı yemekleri tadarken, her lokmada farklı bir lezzet keşfediyordu. Yemekler arasında, kremalı kabak çorbası, peynirli, ıspanaklı börekler ve taze yeşil sebzelerle süslenmiş ızgara somon balığı gibi lezzetler vardı. Tatlı olarak, üzerine nar taneleri serpilmiş kaymaklı baklava ve meyve püresinden yapılan kurabiyeler sunuluyordu.

Bir hafta süren bu uzun yolculuğun sonunda, tren nihayet yaşam vadisine ulaştı. Lavina, trenden iner inmez Martin’i gördü. Onu kollarına aldı ve sıkıca sarıldı. Martin, Lavina’yı görünce yüzünde kocaman bir gülümseme belirdi. Prens Martin ve Prenses Lavina, el ele tutuşarak yaşam vadisine doğru yürüdüler. Bu yolculuk, onların aşkını ve bağlılıklarını daha da güçlendirmişti. Karlar Ülkesi’ndeki zorluklar ne olursa olsun, birlikte her şeyin üstesinden gelebileceklerini biliyorlardı.