
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, koca çam ağaçlarının yer aldığı dağların gölgesindeki bir Anadolu köyünde Keloğlan yaşarmış. Kafasında bir tutam saçı bile olmayan meraklı iyi kalpli keloğlan, sevgi dolu ninesiyle birlikte, tahta kaplı, küçük ama sıcacık bir kulübede yaşarmış.
Her sabah güneşin ilk ışıklarıyla uyanır, kovasına su doldurur, bahçedeki tavuklara yem serper, ardından ninesinin kahvaltısını bekler, neşeyle sofraya otururmuş. Fakat Keloğlan’ın en büyük tutkusunun, kışın soğuğunu içten ısıtan tarhana çorbası olduğu dillere destanmış. Keloğlan’ın ninesi tarlada çalışmak için başka bir köye gitmesi gerekiyormuş. Keloğlanda bu lezzetli çorba olmadan kışı nasıl geçireceğini düşünüp duruyormuş, ah nenem bana bu çorbayı yapmayı öğretip gitseydin demiş. Nenesi: Evladım bu benim özel tarifim sende bu tarifi ben gelene kadar bulacağına inanıyorum demiş,
“Çok çalışacaksın; tavukları yemsiz, sobayı odunsuz, hayvanları otsuz bırakmayacaksın. Her gece erken yatıp, her sabah erkenden kalkacaksın; tarifi de öğrenmiş olacaksın.”
Keloğlan nenesine bakıp gülümsemiş, ben böyle nasıl öğreneceğimki demiş. Ertesi gün olmuş Keloğlan gece erken uyuduğu için erkenden uyanmış, güne Bismillahirrahmanirrahim ile başlamış, nenesinin dedikleri aklına geliyormuş. Nenesinin dün yaptığı hamurları pişirmeye başlamış, arasına köy peyniri, yanına da zeytin koyup yemeye başlamış. Ah ah demiş şimdi buradan bir çorba olsa ne de güzel giderdi demiş. Olsun nenemin gizli tarifini bende öğrenicem çok çalışıcam demiş, bir yandan da çorba yapmaya girişmiş. Kurumuş tarhana karışımından bir avuç almış, küçük bir kâsede sıcak suyla ezmeye başlamış.
Tarhanayı biraz suda erittikten sonra tencereye iki bardak su koymuş, ocağa almış. Su kaynamaya başlayınca tarhanayı yavaşça içine dökmüş, bir yandan da tahta kaşıkla karıştırmaya devam etmiş.
Ama heyecanla hareket ettiğinden, tuzunu biraz fazla kaçırmış, üstüne bir de kıvamını kontrol etmeden tarhanayı fazla koymuş. Çorba ya çok katı ya da çok tuzlu olmuş, bir türlü ayarı tutmamış.
Keloğlan kaşığı alıp tadına baktığında yüzünü buruşturmuş:
“Ah ah! Bu tarhana çorbası değil, sanki tuzlu bulamaç oldu! Nenem olsa şimdi gülerdi halime…” demiş.

Ama hemen pes etmemiş.
“Olsun Keloğlan Nenen çok çalışmanı boşuna söylemedi! Denemeye devam et. Bir kerede olacak değil ya bu işler.”
Dışarı çıkmış, kümesin kapısını açmış, elindeki yem kovasını yere dökmüş. Tavuklar koşa koşa dışarı çıkmış, yemleri yemeye başlamışlar. Bu tavuklar ne yavaş yiyor böyle diye söylenmiş, tavuklarında başında durması gerekiyormuş ya kurt gelir kaparsa diye. Bir anda nenesinin sesini duymaya başlamış, sabrı olmayan lezzetli çorba yapamaz evladım demiş. Allah Allah demiş, nenemi çok özledim herhalde sesini duymaya başladım demiş. Daha sonra tavukları kümese koymuş, dışarısı çok soğukmuş, kömürlükteki odun parçalarını elleri üşüye üşüye toplamış, evdeki şömineyi yakmak için odunları dizmiş. Yakmak için kibrit aramaya başlamış. Sandıkları karıştırmış, çekmeceleri açmış. Nihayet eski bir kutunun içinde birkaç çöp kibrit bulmuş. Sevinçle şöminenin başına geçmiş.
Ama ilk kibrit sönmüş. İkinci kibrit kırılmış. Üçüncüsünü de yanlış yerinden yakmış.
Tam o anda yine nenesinin sesi gibi bir şey duymuş:
“Evladım… sen kibritleri aradın, buldun
Odunları tek tek taşıdın, yığdın…
Ellerini üşüte üşüte çalıştın.
Şimdi sıra geldi en önemli kısma:
Dikkat ve emeği birleştirme zamanı.”
Keloğlan o an durup düşünmüş.
Ben şimdiye kadar hep hemen her şey olsun istedim… çorbayı hemen içmek istedim, ateşi hemen yakmak, ama aslında, odunu taşırken, kibriti ararken, ellerim üşürken, hep çalışıyordum. Nenem demek bunu anlatmak istemiş.”
Yüzüne hafif bir tebessüm yerleşmiş. Dördüncü kibriti eline almış bu kez dikkatle.
Kibriti yavaşça kutuya sürtmüş. kıvılcım çıkmış alevi yavaşça kuru odunların arasına atmış.
Odunlar önce çıtırtı çıkarmış, sonra nar gibi yanmaya başlamış. Ateş yükseldikçe içi ısınmış. Ama bu kez yalnızca vücudu değil, kalbi de ısınmış.

“Emek olmadan hiçbir şeyin kıymeti yokmuş…” demiş kendi kendine.
“Tarhana çorbası da sadece tarif değilmiş; bir ömürlük gayretin, emeğin ve sevginin karşılığıymış.” Nenesinin ne demek istediğini daha iyi anlamış. Mutfağa geçmiş ve nenesinin tarifi gibi bir çorba yapabilmiş ve göstermek için Nenesini sabırsızlıkla beklemiş…. son.