Uzak diyarlarda bir kasaba varmış. Üç tarafı denizlerle kaplıymış, sahilleri ile ünlüymüş. Dünyanın dört bir yanından sahilde tatil yapmak isteyen insanlarla doluymuş. Bu kasabanın insanları çok mutlu neşe ile yaşarmış.
Sinan amca ile Mesude teyze adında, kocaman bahçeleri olan bir yaşlı çift varmış. Bahçelerinde yetişen bütün her şeyin tadları o kadar güzelmiş ki bir yiyen bir daha yemek istiyormuş. Meyveler, sebzeler, güzel kokulu çiçekler ve kocaman ağaçlar doluymuş. O kadar çok yetişiyormuş ki hem komşularına hem de şehirde yaşayan çocuklarına gönderiyorlarmış.
Gel zaman git zaman yaşlı çift bir manav açmaya karar vermişler, küçük güzel bir dükkan tutmuşlar meyveleri sebzeleri taze olduğu için manavın içi çok güzel kokuyormuş. Gelen turistlerin çıkmadığı bir yer olmaya başlamış. Kasa kasa meyveler sebzeler alıyorlarmış.
Akşam vakti Sinan amca bahçeyi sulamak için dışarıdaymış Mesude teyzede mutfakta yemek hazırlama telaşı içindeymiş. Sinan amca meyvelerini seve seve, sebzeleriyle konuşa konuşa onlara can suyunu veriyormuş. Sinan amcanın ayağı takılmış kafasını çarpmış o güne kadar kimsenin bilmediği bir şey olmuş bahçe konuşuyormuş meyveler sebzeler amca için seslerini duyurmaya çalışıyorlarmış, erikler bizi savur cama doğru demişler ağaç bu dediğini yapmış ve evin camlarına doğru uçuşmuşlar, elma ağacı da onu takip etmiş sesleri duyan Mesude teyze hemen dışarıya çıkmış. Eşini yerde görünce yanına koşmuş. Önce eşinin durumunu kontrol etmiş nefes alıp almadığına bakmış, nefes alıyormuş. Hemen telefona gidip 112 acil servisi aramış ve durumunu anlatmış eşinin yanına gitmiş nefes alabilmesi için dikkatlice başını geriye çenesini yukarıya kaldırmış, kıpırdatmaya çalışmış. Ambulans gelmiş ve yaşlı çifti hastaneye götürmüşler. Sinan amca yaşlı olduğu için baygınlık geçirmiş, biraz hastanede kalmışlar ve sonrasında özel araçla evine bırakmışlar. Ama o gün kim cama vurdu nasıl gördü ve ortadan nasıl kaybolabildiğini kimse bilemeyecekti. Bahçenin sadakati ve koruyucuları yaşlı çifti bir ömür korudular.